19 Mayıs 2011 Perşembe

İthal Öğretmen

Geçen hafta içi MEB müthiş bir açıklama ile gündem oluşturdu. Eğitim sistemimizin bütün sorunları  çözülünce, Yabancı dil eğitimi (İngilizce ) tek sorun olmanın hüznünü dahi yaşayamadan çözüme kavuşmanın sevincini yaşıyor. Daha önce defalarca yabancı dil eğitiminin  çözümü için çabalayan, her okulunda bu dersler için öğretmen bulunduran, sınıfları mümkün olduğunca az öğrenciden oluşturan, materyal konusunda hiçbir masraftan kaçmayan MEB,  istediği neticeyi alamayınca çözümü 40.000 ithal öğretmen getirmekte bulmuştur. Bu sayede, artık insanımız kendi arasında  bile ikinci bir dilde  iletişim kurabilecek hale gelecek. YAŞASIN. Artık, ana dilimizde kaybettiğimiz mutluluğumuzu bir başka dili konuşarak bulabileceğiz.
Nasılsın? demek yerine  How are you?
Teşekkür ederim değil de Thanks.
İyiyim yerine Fine, well diyerek daha iyi olacağız.
Bu güzelim gelişme üzerine, atılan her adımın olumsuz yanlarını düşünen, ifade  eden, haykıran, çözüm için “-malı, se iyi olur,  gerek, ihtiyaç var” şeklinde biten cümleler sarf etmekten  öte hiçbir şey yapmayan insanımız hemen öğretmeni, sendikası, derneği ile tepkilerini koymaya başlar.
            -Efendim, bu Türkiye’deki yabancı öğretmenlerine hakarettir.
            -Aaa, ne kadar kötü. Bu ülkenin eğitim sisteminin altına dinamit koymaktır.
            -Bunlar  misyoner çalışmaları. O öğretmenler gençliği milli değerlerimizden uzaklaştırır.
            -Fatih  projesinden ithal öğretmen çıktı.
            -MEB’in 40.000 ithal  öğretmen  projesine karşıyız  vb. ifadeler gelen  başlıca tepkilerdendi.
            Değerli tepkici camia arkadaşlarımın eleştirilerine büyük oranda katıldığımı belirtmek istiyorum. Ancak, 8 yıllık meslek hayatımda İlköğretim,  Meslek lisesi, Fen  Lisesi, Süper Lise (Yabancı Dil Ağırlıklı Lise) ve genel liselerde çalışmış biri olarak öğretmenlerimizin öğrencilerine, eğitime bakış açısını, içlerinde bulundukları hali yansıtacak birkaç sır versem bu şapkamızı önümüze koymamıza neden olur mu bilmem.
            -Yukarıda bahsettiğim okullarda görev yapan öğretmenlerin bir çoğu öğrencilerden memnun değildir. Hatta bu yüzden valla J) ithal öğrenci fikri aklıma gelmişti. Madem öğretmenlerimizin öğrencilerden memnun değil bari biz de ithal öğrenci getirelim demiştim. MEB daha erken davranıp ithal öğretmen fikrini duyurdu.
            -Anasının babasının eğitemediğini ben mi eğiteyim?
            -Bu kadar maaşa bu kadar öğretmenlik. 
            -Cuma günleri ohh. Bu günde kurtulduk.
            -Dün oyunda hesap X’te kaldı. Ha ha. ha.
            - (40 kişilik için). Bu sınıfta en fazla  5 bilemedin 10 çocuk adam olur. Dersler de bu çocuklara özel anlatılır. Bu çocukların ana babaları onları ne güzel yetiştirmiştir. Allah bağışlasın  onları.  Bu arada diğer öğrenciler değişik hayvanlara benzetilir.
            -Dershanede öğrensinler. Bu mesele derin ama.
            -Sendikalarda oyun salonları var ama eğitim odaları? Siz herhangi bir sendikanın maaş zammı, KPSS skandalı dışında eğitim konuları için gündeme geldiğini duydunuz mu? Bir de inşaat işine başlayan sendikalar var. Şimdi, üyesine ev yaptırıyor.
           
            Bunların daha fazlası olduğunu biliyorsunuz. Şimdi de  yaşadığım ayrıntısına girerek anlatacağım şu iki olaya dikkat ediniz.
            2009  yılında yüksek lisans dersindeyiz. Hocamızın odasında  10 yüksek lisans öğrencisi var ve hocamız konuşuyor.
“Üniversitelerin bir görevi de  sokakla bağlantı kurmaktır. Örneğin, bir veteriner fakültesi öğretim üyesinin kasapla, çobanla , ziraat fakültelerinin çiftçiyle iş birliği içerisinde çalışması gerekir.” şeklinde özetleyebileceğim konuşma,  herkes tarafından can kulağıyla dinlenilirken  getirdiği çözüm önerileriyle bulunduğu  ortamda soğuk rüzgarlar estiren bu zavallı söz alır. 
“Arkadaşlar, hocamızın konuşmasını nasıl buluyorsunuz? Aranızda bunu saçma sapan  bulan, karşı olduğunu söyleyen var mı?” şeklinde bir soru sordum. Hocam, bulamazlar ki, “ben hocayım” dedi. Gülüşmeler…
Ben “ o halde bu iletişimi biz kurmaya çalışalım, basın aracılığıyla bunu duyuralım.On kişiyiz (hoca dahil 11), istersek dünya’yı değiştirebiliriz”dedim.
Herkesin, başı öne eğildi. Konu üzerine bir kelime dahi konuşulmadı.

İkinci olay 8- 12 Kasım 2010 günlerinde Elazığ’da görev alan 240 ingilizce öğretmeni  dil öğretimi ile ilgili seminere katılmak üzerine toplanır. Benim bulunduğum sınıfta yaklaşık 40 arkadaşımız vardı. Öğretmenin olduğu, yerde konu tabii ki eğitim, öğrenciler. Şikayet, şikayet.
-Sınıflar kalabalık,
-Materyaller iyi değil.
-Öğrenciler isteksiz.
-Dilin konuşulması için otantik bir ortam yok.
Derken bay soğuk rüzgar söz alır “değerli arkadaşlar biz burada sorun konuşmaktan ziyade çözüm bulalım”, mesela Elazığ’da görev yapan İngilizce öğretmenleri olarak sadece yabancı dilin konuşulduğu bir cafe açalım, öğrencilerimizi oraya götürelim.  Hem o bahsettiğimiz gerçekçi ortamı oluşturabiliriz. Hem de çözüm adına ülkemizde bir model oluşturabiliriz” dedim. Heyecanlanmayın. Yok yok. Cafe açamadık. Ama MEB açacak. Bir iki mırın, kırın. Ne güzel konuşuyorduk havası.

Şimdi yabancı dil ile ilgili MEB’in projesine yeniden dönecek olursak, kişisel fikrimi şu şekilde özetlemek isterim. “Taşıma su ile değirmen dönmez. El elin eşeğini türkü çağırarak  arar.” Yabancı dilin günah keçisi ilan edildiği eğitim sistemimizde, matematik, kimya, fizik, tarih,  coğrafya hatta Türkçe’mizdeki öğretim eksiklikleri hep geri planda kalmıştır. Bunlardan da  öte, her ortam da dillendirdiğimiz, inanç ve ahlaki değerlerimizi ne derece verebiliyoruz. Eğer böyle devam edersek, bırakın yabancı dili öğretimini Türkçe öğretmek için bile ithal öğretmen getirilmesi bize müstahak.  

NOT: “Türkiye’de Yabancı Dil Öğretiminde Karşılaşılan Sorunlar ve Bir Çözüm Önerisi Olarak Yabancı Dil Okullarına Yönelik Öğretmen  ve Öğretim Elemanlarının Görüşleri” isimli yüksek lisans tez çalışmamı dileyenlere yollayabilirim.

 “Sokakları kahve olan bir toplumun okulları  saray olsa  ne olur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder