Ülkenin en büyük ordusuyuz, eğitim sorunlarının çözümüne talibiz.
584 bin MEB’de görevli öğretmen,
87 bin öğretim görevlisi
1.5 milyon civarı ön lisans ile doktora arası üniversite öğrencisi (2008-2009)
Diğer üniversite mezunları hariç 327 bin atanmamış, atanamamış öğretmen adayı ile, Resim, Beden Eğitimi, Müzik, Tarih, Coğrafya, Bilgisayar, Matematik, Türkçe, Yabancı Dil, Meslek dersleri vs. öğretmenleri olarak Meb’lisi, Öğretim görevlisi, atananı, atanamayanı ile ülkenin en kalabalık ordusuyuz, eğitim sorunlarının çözümüne talibiz.
Özellikle kontrolü neredeyse imkansız bilgi kaynaklarının çokluğu düşünüldüğünde körpecik yavrularımızın neler öğrendiği hepimizin malumu. Çocuklarımızı bir bir kötü alışkanlıklara teslim ettiğimiz de maalesef bilinen bir gerçek. Nasıl eğitim- öğretim sadece okullarla sınıflandırılamaz ise, öğretmen olmak da takım elbise giyip, elde çanta sınıfa girmekle sınırlandırılmamalı. Öğretmen olmak için 657 olmaya da gerek yok. Bunun için informal bilgilerin nasıl aktarıldığını görmemiz yeterli. En basiti sigara. Hiç kimse bu kötü alışkanlığın öğretmenliğini yapmamıştır. Ancak, insanoğlu bir şekilde öğrenmiştir sigara iç meyi. Peki biz ne haldeyiz?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşinin kendini gerçekleştirme aşamasının Türkiye versiyonu “KPSS’den yeterli puanı alarak atanma”hedefine, “insan insanın kurdudur” diyen Hobbes’ı haklı çıkarmak istercesine ulaşmaya çalışıyoruz. Atananımız, belki girdiği ilk derste anlatmaya başladığı KPSS başarısını (!) ilerleyen yıllarda hangi özlü sözlerle süsleyeceğini düşünmekte. Vay be ne günlerdi, nasıl yaptım. Atanamayanımız bir daha bu sınava girersem iki olsun diyerek zirvesine ulaştırdığı öfkesini ertesi dönemin başında, başarısızlığını dayandırdığı dershanenin rakibi bir başka dershaneye giderek dindirebiliyor. Koca bir yıl boyunca zamanını %80’ni yalan üzerine kurulu test, deneme kitaplarıyla hayatında başka harflerin asla sahip olmayacağı bir oranla ABCDE görerek geçirecek. Tabii atanırsa ne ala onun için. Oysa, kim atanırsa atansın yaklaşık 300.000 (üç yüz bin) kişi açıkta kalacak. Yani mevcut düzen, ancak hüzün bulutlarının yerini değiştirmekte. Herkes (100) yüz alsa bile bu şekilde dışarıda kalacak kişi sayısı değişmeyecek. Belki diyeceksiniz ki devlet atasın. Şu an ülkemizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı sadece 24. Bu rakam OECD ülkelerinde ortalama 16. 24 bir öğretmen için abartı bir rakam değil aslında.
Ülkemizde en büyük sıkıntılardan biri eğitimin sadece okullarla sınırlandırılması. Dershaneler konusu başlı başına araştırılması gereken bir durum. (İlerleyen haftalarda bu konuya ilişkin yazmayı planladığım için üzerinde çok durmayayım şimdi.) Bu güne kadar okulun içinde, özellikle derste öğrencilerin suç işleme durumu neredeyse yok denecek kadar az. Çocukların önemli bir oranının özellikle ortaöğretimde okullara gönülsüz bir şekilde gitmelerine karşın ders esnasında gürültü haricinde ciddi sorunlar yaşanmaması gerçekten olağan üstü bir durum. Ancak, aynı çocukların başta sigara olmak üzere bir çok olumsuz alışkanlıklarının olması, birbirlerini olumsuz etkilemesi, en önemlisi de bir ideallerinin olmaması da olağanüstü. Çocukların da ötesinde yetişkinlerimizin yaşadıkları sorunlar da cabası. Bu da bizlere eğitimi okulların dışına yaymamız gerektiğini göstermekte. Sokağı da eğitimli kılmalıyız.
Bu anlamda Meb’in değişik çalışmaları var; ancak yetersiz olduğunu söylememize gerek yok. Bizler Meb öğretmenleri, kadro bekleyen öğretmenler, üniversite öğrencileri, öğretim elemanları, STK’lar olarak bu işi hep beraber omuzlayabiliriz.
Hemen her mahalleye ilköğretim öğrencileri için “Sevgi Evleri”, ortaöğretim öğrencileri ve yetişkinler için “Bilgi ve ya Kültür evleri”, (isimlere değişebilir, takılmayalım) her yaş grubuna hitap eden spor salonları, sanat evleri, sadece yabancı dil konuşulan cafeler, okuma salonları açabiliriz. Bunun için en başta mahallemizde bulunan kıraathane, cafe, oyun salonları, internet cafeler, dernek, sendika binaları, hatta uygun bodrumlar bile kullanılabilir. Sabırlı olursak daha güzel mekanlar kendiliğinden oluşacaktır.
Bize sunulan derme çatma eğitim yerine, çocuklarımıza daha planlı sistematik bir eğitim sunabiliriz. Mesela onlara, kıymetli olan mesleğin sadece tıp olmadığını, her mesleğin ayrı bir öneminin olduğunu öğretebiliriz. Bu ülkenin kaç tane öğretmene, berbere, marangoza, doktora vs. ihtiyacı olduğunu istatiksel olarak çıkarabiliriz.
Haydi öğretmen arkadaşlar. Atanan, atanmayan herkes. 8 yıldır MEB’te İngilizce öğretmeniyim, benimle beraber mezun olup , belki benden daha iyi olan ve atanamayan arkadaşlarım var. İşimi size versem ben boşta kalacağım, vermesem siz boştasınız. Ancak, dönüşümlü olarak, bu işe sarılabiliriz. Mesela, bazen ben açacağımız yabancı dil cafesinde garson olarak çalışabilirim siz de benim yerime okulda çalışabilirsiniz. Bilgisayar öğretmeninin internet cafede gençlerimize ne kadar faydalı olacağını hayal bile edemiyorum. Çocuklarımız küçük yaşlar da saz çalmayı, spor yapmayı, resim yapmayı öğrenseler fena mı olur? Ne olursunuz, birbirimizin kurdu olmayalım. 40 bin kadro için 327 bin beyni boşu boşuna yormayalım. Öğretecek çok şeyimiz var ve bunu sadece okullarda yapmak zorunda değiliz. Eğer biz çözüm olmazsak, şu an üniversite okuyan gençlerimizin halini düşünemiyorum.
Çocukların bizden beklentilerinin ne olduğunu, onların yerimizde olmak için can attığını biliyoruz. Ebeveynlerimizin bizlerle gurur duyduğunun farkındayız. Bizim için köylerin terk edildiğini, sırf biz okuyalım da vatana millete faydalı olalım diye anne babalarımızın evlilik yüzüklerinin satıldığını da biliyoruz. Herkes bunalıma girebilir ancak bizim buna hakkımız, zamanımız yok. Zaman borç ödeme zamanıdır. Bu ülkede 7 ‘den 70’e herkesin beklentisine yanıt verme zamanıdır. Yukarda bahsettiğim , bahsetmeyi unuttuğum ve kendilerini bir şeyler yapma sorumluluğunda hisseden kimseler bu çağrım sizedir.
Sevgili Meslektaşım:
YanıtlaSilUzun zamandır bu kadar gerçekçi bir o kadar da idealist duygular içeren bir yazı okumamıştım.Kaleminize ve yüreğiniz sağlık.
Ülkemiz insanı çalışkan,özverili,sabırlı ve ekmeğe ekmeğini katık edecek kadar da kanaatkar.Sürdürülebilir ve kalıcı" başarıyı ulusça yakalamanın yolunu MESLEKDAŞIM bize öneriyor.Katkı için ne duruyoruz?Toplumsal Başarı duygusunu bir kez tattık mı kimseler bizi tutamaz o zaman...