4 Şubat 2011 Cuma

Bir Öğrencinin Gözüyle "Başka Bir Türkiye Hikayesi"



“Merhaba Yekrem hocam,
Ben lise son sınıf öğrencisiyim. Adım Kerem,
“Başka bir Türkiye hikayesi” isimli yazınızı hem şaşkınlık hem de hayranlık duygusu içerisinde okudum. Şaşırdım çünkü o yazınızdaki kişinin ülkemizdeki çocuk yetiştirme ve genel anlamda eğitim üzerine çizdiği portrenin ülkemizin neresinde  yaşanıyor olduğunu merak ettim. Hayranlık duydum, sadece ütopya da olacağı zannedilen bir yaşantının gerçekleştirilmesiydi bu hayranlık duygumu uyandıran  şey.  O kimseleri canı gönülden tebrik ederim. Ancak, ülkemizde eğitim sorunlarına çözüm için benim anlatacaklarıma da değinilmesini isterim.
            Daha okula başlamadan  başladı kıyaslamalar. Bak, oğlum amcanın oğlu 100’e kadar saymayı öğrenmiş. Teyzenin kızı Sübhaneke’yi ezberlemiş. Halanın torunu, ıspanak yemiş güçlü olmuş.
Okul hayatımda  bir kıyasla  başladı. Amcanın kızı 5 yaşında gitmiş, şimdi üniversiteye gidiyor,  bak  doktor olacak. Zihnimde o kadar büyütüldü ki okul, okula gitmesem  nefes bile almayacağımı düşünürdüm. Ancak, okul boyunca yaşadıklarımdan örnek versem  değerlendirmeniz nasıl olur?
Sınıf  içi,
-İlkokulda tırnağımı kesmeyi unuttuğum için sopayla dövüldüm.
-Bir kere öğretmenimiz sınıfa  girdiği ilk derste sınıftaki en iri yarı görünen arkadaşımızı durduk yere azarlamıştı. Ne olduğunu anlamayan arkadaşımız efendim hocam derken  iyi bir tokat yedi. Çok sonradan öğrendim ki, öğretmenin sınıfı disiplin altına yöntemiymiş o yaptığı.
Başka öğretmen örnekleri
-25 yıldır öğretmenim kimse benim dersimden 70’in üstünde not alamadı.  
-Size 10 değil 100 kez anlatsam da siz anlamazsınız.
-Yabancı dil yetenek işi. Çok zor. Siz yapamazsınız.
-Matematikte temeliniz yok çocuklar.
-Ben dersimi  anlatır çıkarım arkadaş. Anlayan  anlar anlamayan anlamaz.
-işim gücüm yok sizinle mi uğraşacağım.
-Bu konuyu size  dershanede anlatmıyorlar mı?
(Meb ve Dershaneler bizleri yıllardır “aynı suda iki defa yıkıyor”, kimse de ses çıkarmıyor. Biri varsa diğeri niye var?Bir düzenleme yapılması  gerekmez mi?)
-Çocuklar bu gün keyfim yo serbestsiziniz. Kendisi iddaa oynar.
            Bazı öğretmenlerimiz sanki derse zorla giriyormuş gibi. Biz öğretmenlerimizin hangisinin işine gönüllü, hangisinin gönülsüz olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz.
            Televizyon dizilerine şiddetle karşı çıkan,  izlememizi istemeyen   bazı öğretmenlerimizin ders içinde kullandığı esprilerin büyük çoğunluğu bu dizilerle alakalı. Acaba öğretmenlerimiz bu dizileri eleştirmek için  mi izliyorlar?
Daha başka şeyler illa ki var.
Bir örnekte okul dışından  vereceğim. Öğretmenlerimizle okul dışında maç yapıyoruz. Bazı öğretmenlerimiz, maç esnasında kasten ayaklarımıza tekme  atıyor.Maçları genelde biz  kazanıyoruz. Onların suratlarındaki ifadeleri bir görseniz. Sanki maça değil de savaşa çıkmışız.
              Bizi okul içinde ve dışında her zaman motive eden. Tıpkı sizin hikayenizde bahsettiniz öğretmenlerde var, ancak bunların sayıları gerçekten az. 
            Sınıflara girmeden,  önce yapılan “rahat-hazır ol” töreninden nefret  ediyorum. Mutlaka  bir azar işitiyoruz.
-Sussana gerizekalı.
-Kızım, bak seni saçından tutar sürüklerim.
Daha ağır ifadeler var ama burada yazamayacağım.
Saçımı “dikiyorum”, okula alınmıyorum. Kazıtıyorum, okula alınmıyorum. Jöle kullandım  diye azarlanıyorum. Favorim beğenilmiyor. Bir türlü farkımı ortaya koyamıyorum. Tabii bu uygulama herkese aynı değil. Dayısı olanlar var ya. Onlar ayrıcalıklı.
Bir öğretmenimin “derby” ile “cücüğümü” kestiğini hiç unutamam.
            Ev ortamımdan da  biraz bahsedeyim. Evde şükürler olsun hiçbir eksiğimiz yok. Anne babam bir dediğimi iki etmiyor. Biri masa üstü, diğeri dizüstü olmak üzere iki bilgisayarım var. En son çıkanlardan bir de cep telefonum var. Evimizde bir tane oturma odasında, bir tane mutfakta, bir tane de benim odam olmak üzere üç  televizyonumuz var.(Pardon, misafir odasındakini yazmayı unutuyordum.).
Sabah okula  gitmek için 06:00’da uyanıyorum, öğleden sonra dershaneye gidiyorum. Akşam 18:00 gibi eve giriyorum. Yorgun, argın hala bitmemişsem ders çalışmak için masamın başına  oturuyorum. Bir arkadaşımdan mesaj alıyorum. (Sağ olsunlar, telefon CEO’ları bizi düşündükleri kadar çocuklarını düşünmüyorlardır. Bedava kontörler hava da  uçuşuyor.) Arkadaşıma  mesaj attıktan sonra, yine ders çalışayım derken bu sefer Facebook aklıma takılıyor. Biraz face’te  dolaşayım derken epey zaman geçirdiğimi fark ediyorum. Yeniden ders çalışmaya başlarken, babamın oturma odasında izlediği filmin  müziğini duyuyorum. Annem, mutfakta kahkaha  atıyor, her halde o da TV‘de çok komik bir şey görmüştür.  Ödevlerimi bitiremiyorum haliyle. Bir de 01:00 olmadan yatmayacaksınız diyen dershane öğretmenimi  uyumadığıma ikna etmek için benden istediği mesaj atma işini annemden rica ediyorum.
Gördüğünüz üzere bir yoğunluğum var ve ne için çabaladığımı bilmiyorum. Bazen bu yoğunluğu azaltmak  için arkadaşlarla kaçamak yapıyoruz.   Evden okula diye çıkıyoruz, servisten inip bir iki arkadaşımla birlikte dolaşıyoruz. Sizin bahsettiğiniz +18 yerlere gidiyoruz. 12-13 yaşında çocuklar bile var oralarda. Türlü türlü alışkanlıkları var gariplerin. Çoğunun mekan sahiplerine  borçları bile var.
Yazdıklarımı bir sonuca bağlayacak olursam. Hocam,  halimiz hiç de sizin hikayenizdeki gibi değil. Herkes, annem, babam, okul  ve  dershane öğretmenleri, hatta +18 mekan sahiplerinin bile ortaklaşa verdikleri öğütle yazıma son vermek istiyorum. “Gençler ders çalışın. Hayat çok zor. Okumazsanız hiçbir şey yapamazsınız”

Yekrem’in notu: Kerem kardeşim beni gerçekten çok şaşırttın. Dumura uğradığmı bile söyleyebilirim. Gerçekten böyle öğretmenler var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder