3 Şubat 2011 Perşembe

Başka Bir Türkiye Hikayesi


-Çocuklarınızı nasıl bu kadar iyi yetiştirebildiniz?
Efendim bu çok basit. Her şey çocukken başlar biliyorsunuz. Çocuk, doğar doğmaz ağlamaya  başlar. Gecenin en olmaz saatinde uyandırır sizi ağlamasıyla. Biz bunun son derece  normal olduğunu düşünerek, sesimizin en yumuşak tonuyla ona  ninniler söyleriz. Eeee, eeee. Bebek uyumasa da sabrımızı hiç tükenmez, asla ve katâ.
Anne baba her ikisi de  çalışıyorsa 20 km mesafeden uzakta bir gün dahi çalıştırılmaz. Aile bütünlüğü son derece önemlidir. Olur ya çocuklarımızın psikolojisi bozulur.

            Televizyonlarımızda şiddet içeren programlar   asla  yer almaz. Bazen çok az da olsa bu programlara karşı önlemimizi +6 gibi bir yazı yazarak önlemimizi alıyoruz. Çocuklar bunu görünce saygıyla ekrandan uzaklaşıyorlar.
            Okula başlayınca, öğretmenlerimizin çocuklara ilgisi takdire şayan. Hiç bir ülkede bulamazsınız. Her öğretmen, öğrencilerini kendi çocukları gibi görür. Anlaşılmayan noktaları defalarca anlatmaktan  yorulmaz. Çocukları asla notlarına göre değerlendirmez. Onların kıyafetlerine, saç tiplerine göre davranmaz. Öğretmenlerimiz, öğrencilerine her türlü psikolojik ve pedagojik desteği sağlarlar. Erkek öğrencilerin yüzlerinde yeni yeni çıkan tüyleri, kendilerince bıraktıkları favorileri ve dudaklarının altındaki “cücükleri” bir farklılık ve çocukların kendilerini ifade etme biçimi olarak görülür. Zaman zaman çocuklara çok yakıştığı bile söylenir. Kız öğrencilerin takıları, saç tarzları da öyle.
            Malum, eğitim sadece okullarla sınırlandırılamaz. Çocuklarımızın, kişisel gelişimini olumsuz etkileyeceğini düşündüğümüz her yere +18  koyarız. Bu  mekanlara tek bir -18’in girdiğini göremezsiniz. Çocuklarımız bu kurallara uyma konusunda çok titizdir. Kimliklerine bakarlar 17 yıl 364 günlük bile olsalar  bu mekanlara girmezler. Zaten 18’e  girince bile yılların verdiği alışkanlıkla kendilerini hala küçük sanan böyle yerlere giremeyen insanımız  bile var.Bazen bu mekan sahipleri için üzülüyorum, acaba nasıl kazanıyorlar diye.Neyse, konuyu çok dağıtmayalım. 
            Aile ortamlarımız son derece nezihtir. Evlerimizde maksimum  bir televizyon var ve ailecek izlenir. Başka zaman mümkün değil açılmaz. Televizyon programlarının son derece eğitici olduğunu söylememize gerek yok. Çocuklar ders çalışırken, anne babalar çoğunlukla kitap okur. Ayrıca, çocuklarla beraber kitap okunur. Hemen her akşam okunulan kitap üzerine tartışmalar yapılır, fikir alışverişinde bulunulur.
            Çocuklar asla birbirleriyle  kıyaslanmaz misafirliğe gidince. Hemen her okulumuzda verilen eğitim-öğretim olunca çocuklarımıza ders takviyesi gerekmez. Matematiği iyi yapanın sayısal zekası olduğu, tarihi iyi yapanın sözel zekası olduğu, enstrüman çalan öğrencinin ritmik zekasının iyi olduğu kabul edilerek o doğrultuda gelişmeleri için  çaba sarf edilir.Çocuklar farklılıklarıyla sevilirler.Çocukların gelecekte seçmeyi düşündükleri  mesleklere dönük mesleki rehberlik yapılır.
            Okullarımız oluşturdukları sevgi ortamıyla çocuklarımız her zaman cazibe merkezidir. Okulların kapalı olduğu gün öğrencilerimizin çok üzüldüğü, hatta telafi etmek için öğrencilerimizle okul dışı etkinlikler düzenledikleri de oluyor. Okulu sık sık rüyasında gören öğrencilerin de olduğu söyleniyor.
            Efendim, anne-baba, öğretmen, okul iyi olunca çocuğun kötü olması mümkün mü?
-Haklısınız,efendim.  Her halde bu sözler üzerine daha  konuşmaya gerek yok. Efendim, programımıza katılıp,  deneyimlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim, çok sağolun.
                                                                                                                                           Yekrem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder