8 Şubat 2011 Salı

“Başka bir Türkiye hikayesi” için veliden gelen mail

“Eğitim şart” ifadesini hemen hepimiz günlük hayatımızda bir sebeple duymuş ya da  kullanmışızdır. Çünkü, eğitimin ilintili  olmadığı tek bir ortam dahi bulamayız. Hemen her problemde “eğitim şart”,  “hay seni okutan hocayı ben ne yapayım”, “aile eğitimi çok önemli, “aile ilgilenmiyor ki”, “anam bacım  bu   çocuk çok fena”, “arkadaş çevresi çocuğu bozdu” gibi ifadelerle karşılaştığımız olmuştur. Aslında bu ifadeler bir şekilde,  öğretmen, öğrenci, aile(veli), çevre dörtlüsünden birini suçlar nitelikte. Oysa, bu dörtlü birbirinden asla ayrılamaz. Çevre adında kendimize özel bir  muhatap bulamayacağımıza göre, suç kendiliğinden öğretmen, öğrenci ya da veli üçlüsüne kalmakta. Bu üçlü “hata pasta”sından kendine düşeni “evet hatalıyım” diyerek üstlenirse çözüm için büyük adımlar atılacaktır.
“Bir  başka Türkiye hikayesi”  isimli yazım üzerine geçen hafta öğrenciden aldığım mail üzerine bu hafta da bir  veliden  mail aldım. Medine Altınbulat isimli  bir ablamız yukarıda bahsettiğimiz şeyi biraz öğretmenleri suçlayarak da olsa  bütün samimiyetiyle eğitimde yanlış olan şeylerin kendi ile ilgili kısmını üstlenmiş ve bir cesaret örneği sergileyerek bana  mail atmıştır. Noktasına virgülüne dokunmadan velimizin mailini yorumlarınıza bırakıyorum.       
“Çocuklarımın eğitimi konusunda duyarlı bir veli olarak yazmış olduğunuz yazı teorikte olup da hiçbir zaman pratiğe dökemediğim konularla beni yüz yüze getirdi. Araştırmaya dayalı yazmış olduğunuz bu yazılar bilinçli veliler topluluğuna vesile olacaktır.
Biz toplum olarak hiçbir çaba sarf etmeden çocuklarımıza tek desteği sert ifadelerle sergileyip onları tek bir hedefe mahkûm ediyoruz. Ve sonuç olarak da karşımıza agresif, kendine güveni olmayan, daha küçücük yaşında ruhsal sorunlarla uğraşan, çekirdekten başlayarak hasta beyinler yetiştiriyoruz. 
Hayata çocuklarımızın gözüyle baktığım zaman ki bunu çok nadiren yapıyorum, aslında bizim baktığımız gözle onların baktığı gözün arasındaki farkın ne kadar büyük olduğunu bariz bir şekilde anlıyorum. Belli maddelerle kurallar koyup onları yönetirken zaman zaman kendimi askeri komutanlara benzetiyorum
Çocuklarımızı boş anlarında yakaladığımızda ‘‘neden odana gidip ders çalışmıyorsun, sınavlarının sonuçlarının kötü olmasının sebebi bu, sen böyle davranarak hiçbir şey başaramazsın, gün geçtikçe tembelleşiyorsun ’’ diyerek onların iç dünyasını paramparça ederek güvensiz ezik çocuklar yetiştiriyoruz.
Aslında burada kendi egolarımızı tatmin etmek için uğraşıyoruz. Onları sadece ders çalışma makinesi olarak görüyoruz. Onlar odalarına çekildikleri zaman kendi görevimizi tamamladığımızı düşünerek vicdanen rahat olup televizyonumuzu izliyoruz. Biz durumu kapı kapanana kadar kontrol ediyoruz. Ondan sonra çocuğu kendi iç dünyasıyla baş başa bırakıp çelişkiye düşürüyoruz. Zaman zaman çocuğumu “siz televizyon izleyip keyif yapıyorsunuz, bana da hep kızıyorsunuz” gibi laflarla kendini ifade savaşında görüyorum. Bu davranışla çocuğun bize vermek istediği mesaj biraz anlayış ile onların seviyesine inmemizdir.
Aslında sorun sadece aile ile çözülmüyor. Burada öğretmenlerinde büyük bir rolü vardır. Onlar eğitimci kimliği ile çocuklara yaklaştıkları için kurallarla koyduğumuz maddeler yine kendini göstererek çocuğu başka bir çelişkiye daha sürüklüyor.
Bugün 10 yaşındaki kızım ağlayarak eve geldiğinde neden ağlıyorsun diye sorduğumda verdiği yanıt; ‘öğretmenim artık üvey öğretmen gibi davranıyor’ dedikten sonra hem çok şaşırdım hem de çok üzüldüm.Çocuklar her zaman düşüncelerini net bir şekilde ifade ederler.Kızımın da bu cümlesiyle öğretmenin öğrencileri arasında eşit davranmadığını anladım.Ama buradaki asıl sorun kızımın üzülmesinden ziyade, öğretmenin farkında olmadan eşitsizlik kavramıyla çocuğu yanlış bir yargıya yöneltmesidir.
            Bu durumu sadece kızımda görmüyorum çevremdeki mesela en yakın arkadaşımın 16 yaşındaki kızında da zaman zaman görüyorum.Öğretmenlerinin ‘‘siz geri zekâlısınız, yapamazsınız’’gibi aşağılayıcı sözlerle çocuğun kendine olan güvenini azaltıyorlar. Dersi notla kıyaslayıp, notla tehdit edip kendilerini önemsetme çabasında olan eğitimciler çocukların motivasyonunu bozuyorlar.
Bütün bu nedenlerden dolayı;
Öğretmenler mesleğini görev olarak değil, ellerinde ki taze olan bu beyinlere ışık tutarak yollarını ve ufuklarını aydınlatmalıdırlar.Velilerimiz de çocuklarını bir at gibi yarıştırmaktan vazgeçip önemli olanın sadece onlar olduğunu hissettirip, yaşam kalitesi içinde eğitimin olması gerektiğini sevgi ve anlayışla anlatmalıdırlar.”
Yekrem'in notu: Medine hanım duyarlılığınızdan dolayı sizi tebrik ederim.İtiraf niteliğindeki bu yazınızı teoride bildiklerinizi uygulamaya  dökeceğinizin  işareti olarak görüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder